16 Aralık 2014 Salı

HASSAS BEBEKLER

   Bebekler yumuşacık, hassas tenleriyle dünyaya gelir. Biz anneler de daha onlar doğmadan başlarız hazırlıklara. Bebeğimiz için her şeyin en iyisini isteriz. Onların dünyada rahat etmeleri için elimizden geleni yapmak; en büyük amacımız. Bu konuda sınır tanımaz, kahraman anneler.  
  


   
 
 
    Durum bu olunca bizde Arzu doğmadan önce bebek bakım ürünlerimizi araştırdık, beğendik ve aldık. Bakalım bebeğimiz de bizim gibi düşünüp beğenecek miydi? Ne yazık ki Arzu'nun hassas cildi bizim aldıklarımızı beğenmedi; güzel kokularına rağmen. Biz Johnson's baby bakım setini almıştık. Uzun süre kullanamadan değiştirdik çünkü Arzu'nun cildi tahriş oldu.

    Geriye kalanları ise Arzu kızın annesi kullanıyor. Anne kız bebek gibi kokuyorlar.
 




   




Johnson's baby bebek ürünlerinden ıslak mendillerini severek kullanıyoruz. Yeni doğanlar için yapılanlar, bebeğim teniyle uyumlu. Pişik sorunu olmadan gönül rahatlığıyla kullanmaya devam...
  









    Kullanacağımız yeni ürünü seçmeye gelmişti sıra. Ailecek kullandığımız markanın bebek ürünlerini denemeye karar vermiştik. Böylece Nıvea baby bakım ürünlerini aldık. Mutlu son; bebeğimizin cildi için uygun olan ürünleri bulabildik. Ürünlerinden memnun kaldık.Cildi tahriş olmuyor. Özellikle pişik kremi sayesinde bebeğim daha mutlu. Pişik sorunumuz daha da azaldı. Bu ürünlerin kokusu da gayet güzel.
  

 
 
    Tahriş olmayan, pişik sorunu azalmış mutlu bebekler. Huzurlu aileler. Biz bebeğimiz için uygun olanı bulduk.


12 Aralık 2014 Cuma

BİZİM EVİN MİNİK GURMESİ

    Bebeklerin anne sütünden sonraki zorlu imtihanı...
   Anne sütü ne mucizevi bir nimet. Bebek doğuyor ve beslenmesi için gerekli olan gıda hemen hazır. Kimsenin yapamadığı, yerini hiçbir şeyin tutmadığı tek nimet; derken hiç tereddüt etmiyorum. Her saat her öğün içindeki vitaminler, değerler bakımından farklılık gösterebilen, tamamen bebeğin ihtiyaçlarını karşılamak için anne aracılığıyla bebeğine sunulan eşi benzeri olmayan tek şey. Tabi bebeğimiz büyüyor ve anne sütüne takviye yapma zamanı geliyor. Bebeğimizin artık dünyaya alışma süreci hızlanıyor ve iki yaşında daha rahat yemek yiyebilmesi için altı aydan sonra başlayan ek gıda serüveni... Her anne zor veya kolay bir şekilde bu süreçten geçiyor elbette. Acaba ne yedirsem, hangi besinler daha faydalı, bebeğimin neye alerjisi var, bebeğim ne sever ne sevmez... Derken başlıyoruz tek tek, yavaş yavaş tattırmaya. İlk üç gün kuralını esas alarak ilk olarak bebeğimizin alerjisi olabilecek gıdaları öğrenmeye çalışıyoruz. Bir yaşına kadar yememesi gerenleri listeden çıkarıyoruz: süt, bal, çilek, kivi, şeker, tuz, çikolata ve daha sayamadığımız hazır gıdalar. 
    Biz ilk olarak yoğurtla başlamıştık. Arzu kızın en sevdiği yiyeceği bulduk; yoğurt. Yoğurdumuzu da kendimiz yapıyorduk. Ev yapımı, anne tarifi... Ne çok kaynar ne de ılık süt, yoğurt mayası, sıcak tutacak bir battaniye. Bunlar yoğurt yapmak için yeterliydi. Annemden öğrendiğim püf noktası da şu: süt ve yoğurt mayasını karıştırdıktan sonra battaniyeye sarmadan önce tencerenin üzerine bir süzgeç (halk arasında ilistir diye de bilinir) ve bu süzgecin üzerine temiz bir bez, tülbent artık mutfakta ne kullanıyorsanız üzerine örtüp (yoğurt sulanmasın diye)  tencerenin kabağını kapatıyoruz, üşümesin diye de yoğurt tenceremizi sarıp sarmalıyoruz. Ortalama 4-5 saat sonra sarsmadan tenceremizi buzdolabımıza kaldırabiliriz. Bu bizim yöntemimiz, günümüz şartlarında arttık yoğurt yapma makineleri de büyük kolaylık.  
    Daha sonraları sırayla yiyebileceği meyveleri yedirmeye başlamıştım. Arzu ek gıdaya başladığı zaman bakımından şanslı bir bebekti ki yaz mevsimiydi ve her yerde taze yaz sebze ve meyveleri bulmak çok kolay olmuştu. Minik bir cam rendemiz vardı ve meyveleri ilk olarak rendeleyerek vermiştim. Karpuz, kiraz, şeftali, kayısı, kara dut, armut, elma...
    Yulaf unu, pirinç unu ve irmikli muhallebiler yapıyorduk. Mevsimine göre sebze çorbaları, meyve suları... Çorbaları genelde püre haline getirip veriyordum. İçindeki sebzelere göre pirinç, bulgur, erişte ya da makarna ve bazen de irmik ekleyerek çorbamızın vitamin değerlerini artırmaya çalışıyorduk. Patatesi çok sevmişti, Arzu. Her ay yeni şeyler deniyorduk. Tavuk suyu ve kıymayı çorbalarımızdan eksik etmemeye özen gösterdik. 
    Kahvaltılarda yumurtayı eksik etmemeye çalışıyoruz. Ceviz, domates, tereyağı, pekmez, bazen bitki çayları, ekmek. Ne yazık ki peyniri sevmeyen bir bebeğim var. Her çeşidi neredeyse denedik. Bu aralar omlet yapıyoruz, bazen de patates püreleri.

 
    Bebekler bir gün çok severler ertesi gün yemezler. Bebeklerimizi zorlamadan, bıktırmadan onlar ne kadar isterlerse o kadar yesinler, düşüncesiyle hareket edersek bir gün elbette her şey düzene giriyor. Onlarda haklı hem yeni yiyeceklere alışmak hem de bu ara  diş çıkarmak ne de zor.  Bu zorlu süreçte her anneye kolay gelsin. Bıkmadan usanmadan her öğün mama hazırlama telaşında olan biz anneler, yeter ki bebeğim yesin de sağlıklı büyüsün duasıyla yorulmaz birer kahramanız aslında. 
    Arzu şu an 11 ay 6 günlük bir bebek artık çoğu şeyi püre yapmadan yiyebiliyor. kış sebzelerini de şimdilik sevdi. Pırasa, ıspanak, karnabahar, havuç, patates, lahana... Kendisi yiyebilmek için de çaba gösteriyor. Mama sandalyesi bu konuda büyük yardımcım çünkü bebeğim yemek yerken daha rahat. Mama sandalyesi ek gıdaya ilk başladığımız günden itibaren bizimle, böylece Arzu yemek zamanını öğrendi. Mama sandalyesi Arzu'nun özgür alanı, orda O'nun istedikleri oluyor ki bizim kontrolümüzde tabi. 
   Ek gıdayla ilgili yazıp da bir tarif vermemek olmaz herhalde.
  • 2 kayısı
  • 2 hurma
İki bardak su ile haşla. Portakal veya mandalina suyu olabilir. Portakal kabuğundan da rendelenebilir.
  • 1,5 tatlı kaşığı irmik
  • 1 tatlı kaşığı pirinç unu
  • 1 çorba kaşığı pekmez
  • 1 tatlı kaşığı zeytin yağı
  • 1 ceviz
Haşlanan kayısı ve hurma püre haline getirilerek diğer malzemelerle birlikte muhallebi yapılır. Bebeklerimize afiyet olsun. Sağlıkla büyüsünler.
 
 
        


2 Aralık 2014 Salı

DİŞLER BİR BİR ÇOĞALIYOR

 
   Bebek olunca her haline anne şahit oluyor; anneliğin özünde olan, bu yaşantılar olsa gerek. İnsan yaşamayınca bilemiyor. Anne olmanın güzelliğini, annesinin kıymetini... Minik bir kalp sizin elinizde hayata tutunuyor ve sizin bakımınıza ihtiyacı var. Zaman hızla geçiyor aslında ama anne için bu o kadar uzun bir süreç ki bebeğinin büyüdüğünü fark edemiyorsun bile. Her şey sırayla oluyor ve bu sıra içinde bazen zor bazen kolay anlar yaşanabiliyor tabi.  
   İşte büyüme maceramızdan birisi "Arzu'nun dişleri çıkıyor" ilk alttan iki dişi çıkmıştı ve çok fark ettirmemişti. Ama üst iki diş, gerçekten bizim için zorlu bir süreçti. Minik kuzum geceleri ağlayarak uyanıyordu çoğu zaman. Zor durumda kaldığımızda çok az miktarda ağrı kesici şuruplara baş vurmak zorunda kalmıştık.
   Diş her bebek için farklı bir süreç olsa da bizim ne güzel adetlerimiz var ki, diş buğdayı bu zorlu sürecin eğlencesi. Bebekler her ne kadar farkında olmasa da biz anneler bu tip organizasyonları hiç kaçırmıyoruz nedense. Maksat hem eğlence hem de akrabalar, komşular, arkadaşlar bir araya gelelim de hoş sohbetler edelim. Birbirimizi unutmayalım. Böyle birliktelikler de olmasa herkes unutacak birbirini. Şanslıyız ki gezmeyi seven, yeme içme konusunda çok iyi bir toplumuz. Böylece değerlerimizi yaşatmak gerek düşüncesiyle ve Arzu'nun anneannesinin (canım annem) desteğiyle bizde diş buğdayı yapmaya karar verdik. (Her yörede ismi farklılık gösterebilir.) Maalesef ki arada mesafeler var ve biz en uygun zaman olarak kurban bayramından sonra yapabildik.
    Hazırlıklar başlasın! İlk olarak ne yapılır? Acemi annenin ellerinden diş kurabiyeleri... Malzemelerimi heyecanla almıştım. Bebeğim için bir şeyler yapıyor olmak gerçekten mutluluk vericiydi. Profesyonel olmama gerek yoktu, kurabiye yapabilmek için. Bence her anne, mutfakta vakit geçirmeyi seven herkes yapabilir bu kurabiyeleri. Sihirli parmaklara gerek yok. Acemice de olsa, bir anne bebeği için her şeyi mükemmel yapıyordur; benim gözümde.
   Bunlarda benim kurabiyelerim...
 
 
   Butik kurabiye ustalarına da buradan selam olsun, sizin eserleriniz gerçekten harika.
   Bebeğimin kıyafeti, süslemeler, pastalar, börekler ve koca bir kazan buğdayımız, bir de misafirlerimiz ki kurabiyelerimizi unutmayalım hazırdık artık.
    Sizde nasıldır bilemiyorum ama bizim bebeğin üzerinde bir örtü tutularak başından buğday taneleri dökülür. Bu sırada da teyzeler, inci gibi sağlıklı olsun dişleri, sözlerini dile getirir. Ardından da içinde defter, tarak, kalem, ayna gibi eşyalar olan tepsi bebeğin önüne bırakılır. Bakalım Arzu ne seçecek heyecanıyla beklerken, benim kızım önce tepsiyi çekti kucağına sonra aldı defteri eline. Aaa okuyacak bu kız maşallah nidaları ardından Arzu tarak aldı. Bu kez de süslü olacak herhalde... Annesinin aksine fazla süslü olacak sanırım. Böylece atlatmıştık o günü ve hatıralar kalmıştı geriye.
    Diş buğdayını yaptık. Ertesi gün, bizi uzun zamandır yıpratan, çıkmasını dört gözle beklediğimiz üst dişler nihayet çıkmıştı. Bakalım diğer dişler çıkarken bizi nasıl maceralar bekliyordu?
    Arzunun Öyküleri her geçen gün artıyor, annesi hızına yetişemiyordu.   
 

27 Kasım 2014 Perşembe

SABUN BAHÇESİ

  Bir maceraya daha adım atmıştık. Hadi hayırlısı olsun dedik ve siparişlerimizi hazırlamaya başladık. Nedir bu hazırlıklar di mi? Butik sabun yapıyoruz.
   İnsan evde vakit geçirirken neler yapsam acaba, soruları etrafında yeni uğraşlar arıyor kendine ve minik bir bebeğiniz de varsa eğer ona yönelik pratik uğraşlar seçmek zorunda kalabiliyorsunuz. Butik kurabiye yapmaya da devam ediyorum tabi fakat Arzu ve kurabiye biraz zor oluyor. Bebeğim içinde bulunduğu dönem gereği beni daha fazla görmek istiyor. beraber daha fazla oyun oynuyoruz. genelde eğitici oyunlar seçiyorum. Zaman zaman kendi oynaması için de fırsat vermek gerekiyor tabi ki. Neyse ki butik sabunlar karşıma çıktı ve yeni bir hobi edindim derken yakın bir arkadaşımla beraber sipariş almaya başladık.  
  



 
 
 
   Dostlarıma hediye etmek için de güzel bir alternatif oldu; aslında. Sabun Bahçesi, ismiyle sabunlarımızı satışa sunduk. Her kesime hitap ediyor; bu sabunlar. Yeni doğan bebekler için, eşinin doğum gününe alanlar, yıl başı hediyesi olarak yaptıranlar . . . 
   Anneler de evde bebekleriyle ilgilenirken bir yandan kendilerine vakit ayırabilir. Bebek bakımı gerçekten  zahmetli ve yorucu. Annelik ise dünyanın tarifi olmayan bir duygusu ve sanırım en zor mesleği. Biz anneler bebeklerimizle daha verimli zamanlar geçirebilmek için kendimize de zaman ayırmalıyız. Butik sabun alternatif olabilir. Hem hobi hem de meslek oldu şu an benim için. Sosyolog, eş, anne, butik sabun ve kurabiye çırağı . . .  

20 Kasım 2014 Perşembe

DÜNYA ÇOCUK HAKLARI

          
            20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü... Evet çok güzel bir gün ama sadece bir günde onların haklarını ele alarak, diğer günler onları yok sayamayız.  bizim ülkemizde hala daha çocuk işçiler, çocuk gelinler mevcut. 80'lerde çocuk neyse günümüzde de çocuk hala aynı gözle ele alınıyor. Üzülerek söylüyorum bazı aileler için çocuk metadan öteye bir anlam ifade etmiyor. Okula gitmesi gerekirken sokaklarda çalışıyor. Bir çocuk nasıl maden işçisi olabilir ki? En acısı da ülkemizde ki berdel usulü evlilik ve kuma! Kız çocukları için felaketin adı. her kesimden çocuğa ulaşabilmeli bu haklar. Büyük şehirlerin kanayan yarası olan tampon bölgeler unutulmasın. aile içinde cinsel istismara maruz kalan çocuklar var. Çocuk istismarı azalmıyor aksine gittikçe artıyor. Çocuklarımız küçük ama hakları büyük olmalı!
           Çocuk istismarının olmadığı bir dünya ütopyadan öteye gidemedi henüz. Günümüzde hala daha çocuk işçiler, çocuk gelinler mevcut. Bu bir gerçek ki sokakta yaşayan yüzlerce çocuğu var bizim ülkemizin. Çocuğa verilen değer, park sayılarının artmasıyla aynı düzeyde değil; ne yazık ki. Evet günümüz şartları artık daha elverişli, çocukların aktivite olanakları fazla ama bu imkanlara ulaşamayan çocuklar neden mahrum kalıyor. Burada devreye ailelerin sosyokültürel ve sosyoekonomik yapıları devreye giriyor. Her ailenin gözünde çocuk aynı anlamı ifade edemiyor. Böylece çocuk hakları da bir yerde kilitleniyor. 


ÇOCUĞA BAKIŞ

          “Çocuk, her yerde, her yaşta, her ekonomik düzeyde bütünüyle korunması gereken bir toplumsal varlıktır. Çocuklar bir toplumun geleceğinin sahibi ve yarının yöneticileri olacakları için korunmalı ve en iyi biçimde yetiştirilmelidirler.” (Gökçe, 1983;10) Çocuk, ilk doğduğu anda kendini ailesinin içinde bulur. Biyolojik yönden kendi ihtiyaçlarını kendisi karşılayamadığı için ailesi onun ilk eğitmenidir. “Aile, çocuk yetiştirme sorumluluğu olan bir akraba topluluğudur.” (Giddens, 2006;197) Aile, çocuğun ilk modeli olarak algılanır; toplumda. Aile, çocuğunu eğitirken onu toplumdan soyutlayamaz ve çocuğun eğitimi toplumla paralel olarak devam eder. “Çocuğun gelişmesi ve sosyalleşmesinde aile ortamı birinci derecede önemlidir. Özellikle erken çocukluk devresinde aile, çocuğun temel belirleyici çevresini oluşturur. Çocuğun gelişmesini doğrudan etkileyen en önemli aile dinamiği de nesiller (ana baba-çocuk) arasındaki dikey etkileşim eksenidir.” (Kağıtçıbaşı, 1989;195)

            “Çocukluk oldukça muğlâk bir terimdir ve bu da onun sembolik işlevini artırmaktadır. Bir yandan, çocuklar anne babaların üstüne titredikleri ve değerli varlıkları olarak görülürken, öbür yandan toplum için bir maliyet ve yük (özellikle kadınlar için) konumundadırlar.” (Marshall, 1999;120) Bazı ailelerde doğan çocuk iş gücüyken, bazılarında evin neşesi, bazılarında da ailenin varisidir. Aynı dönemlerde yaşayan iki çocuktan biri okula giderken, diğeri işe gidebiliyor; bu durumu ülkemizde görmek mümkün.

            Çocuk ailedeki eğitiminden sonra, belli bir yaşa geldiği zaman eğitimini okulda devam ettirir. “Aile ortamının çocukta yarattığı birikim ve güdüleme okul için temel oluşturur.” (Yavuzer, 1986;61) İlk izlenimlerini ailede oluşturan çocuk, okul hayatında da bu alışkanlıklarını devam ettirir. “Okul yıllarında aile desteği ve ilgisi önemini korur. Okula başlamayla ailenin işi bitmemiştir.” (Yavuzer, 1986;62) Çocuğun okul başarısı, aile dışı iletişimi onun kişiliğini yansıtır. Çocuk, ailesinden gördüklerini kopyalayarak, toplumda yaşatır. Çünkü ailede şekillenmiştir; çocuk. Çocuk yetiştiği şartların aynasıdır. “Şimdiye kadar yapılan bilimsel araştırmalar, coğrafya, ailesel, toplumsal etkenlerin çocukların gelişmesini etkilediğini ortaya koymuş, toplumsal ve kültürel durumlara göre başarı şanslarındaki eşitsizlik herkesin kabul ettiği bir olgu olmuştur.” (Ergun, 2006;234) Çocuğun eğitimdeki başarısı, aslında kendi çabalarının dışında, ailesinin ekonomik, kültürel ve sosyal öğelerine göre şekil almaktadır. Bu çocuğun topluma dahil olduğu andan itibaren kaçınamadığı bir durumdur.
          


19 Kasım 2014 Çarşamba

İLK YAZIM, İLK HEYECAN

 
   İlkler hep heyecanlandırır insanı.
Ertelene ertelene bugüne geldik ve nihayet yazıyorum. her şey kızımız Arzu'nun doğmasıyla değişmişti. Hatta O doğmadan değişmeye başlamıştı hayatımız. Her şey bebeğimize göre düzenliyor, ayarlamaya çalışıyorduk. Hazırlıklarımız çoktan başlamıştı. Bebek odası, yatağı, kıyafetleri... Bir şey eksikti. Bebeğimizin kurabiyeleri! Daha önce hiç yapmamış olmama rağmen bir arkadaşımın önerisiyle butik kurabiye yapmaya karar vermiştim. İlk denemem Arzu doğmadan beş gün önceydi. O halime rağmen, eşimin de yardımıyla ilk kurabiyeleri yapmıştık. Tabi mükemmel olmamıştı belki ama kendimiz yapmıştık. Bu her şeye değerdi.
 
   Nihayet bebeğimiz doğdu ve gelen misafirlerimize kurabiyelerimizi ikram etmiştik. İlk tepkiler çok olumluydu ve heyecanımı artırmıştı.
   Bebeğim bana anneliği öğretirken bir de yeni uğraş edinmeme vesile olmuştu. İlk kurabiyeler bitti ve tekrar yapmıştık. bu kez farklı bir çalışma ...
 

 


  
   Böylelikle yeni kalıplar alarak kurabiye yapımında kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Arzu'nun öyküsü böylelikle başlamış oldu. Şu an 10 aylık olan kızım bana her gün yeni şeyler öğretiyor. Bizim öykümüz yeni başladı, bunları da paylaşmak güzel olur diye düşünüyorum.
 
Arzu'nun öyküsü ve kurabiyelerimiz ...